egiticimasallar.com sitemizde Kraliçe Arı Hikayesi ve Masalı Okuyorsunuz.
Çok uzun zaman önce, uzaklarda bir ülkede üç erkek kardeş yaşardı. En büyükleri ile ortanca olan hayvanları hiç sevmez, onlara hiç acımazlardı. En küçükleri olan Mey isimli çocuk da abilerinin tersine hayvanları çok sever, gördüğü hayvanlara yardımcı olmak için uğraşırdı. Bu yüzden diğer kardeşleri Mey’i pek sevmezlerdi.
Bir gün bu üç erkek kardeş kırlarda dolaşırken bir karınca yuvasına rastladılar. Büyük olanla ortanca hemen ellerine bir sopa alıp, karıncaların yuvasını dağıtmaya başladılar. Mey ağabeylerini görüp “Durun, ne yapıyorsunuz. Bu ufacık karıncalarla derdiniz ne? Neden yuvalarını bozuyorsunuz?” dedi.
Mey’in sözleri üzerine diğer kardeşler ellerindeki sopaları bırakıp yola devam ettiler. Biraz yürüdükten sonra bir gölün kenarına ulaştılar. Gölde yüzen ördekleri gören büyük kardeş, ile ortanca olan birbirlerine “Bu ördeklerden bir kaç tane yakalayıp pişirelim. Sonra da afiyetle yeriz” dediler.
Mey ağabeylerinin ördeklere zarar vereceklerini görüp “Hayır, onlara zarar vermeyin.” diye bağırıp ördekleri kovaladı. Korkan ördekler uçup gözden kayboldular. Ağabeyleri Mey’in ördekleri kovalayıp kaçırmasına çok kızdı. Yakalayacak ördek kalmayınca yürümeye devam ettiler. Biraz gittikten sonra da yollarına büyükçe bir ağacın dalına yuva yapmış arı kolonisi çıktı.
Büyük ve ortanca kardeş, yine bir plan yapıyorlardı. Kendi aralarında, “Arıların yuvasının olduğu ağacın altında bir ateş yakalım. Arıları dumandan boğulup ölünce kovandaki balı alırız.” diye konuştular. Mey yine onlara engel olmak istedi. “Biraz bal yemek için bu kadar arıyı öldürecek misiniz? Kendinizden utanmalısınız. Hayır buna izin vermem” dedi.
Büyük olan kardeşler bu planlarından da vazgeçmek zorunda kaldı. Yüzlerce arı küçük kardeş Mey sayesinde boğulup ölmekten kurtuldu.
Kardeşler kırlarda yürümeye devam ettiler. Bir süre sonra kocaman bir şatoya rastladılar. Karınları çok acıktığından şatonun kapısını çalmayı düşündüler. En büyük olan kardeş kapıyı çaldı. İçeriden bir ihtiyar kapıyı açıp onları içeriye davet etti. Kardeşler çok acıktıklarını söyleyince de onları çeşit çeşit yemeklerin olduğu bir sofraya götürdü.
Üç kardeş karınları doyduktan sonra ihtiyar adam onları yatacakları yere götürdü. Kardeşler güzel bir uyku uyudular. Sabah olup uyanınca ihtiyar adam yanlarına gelip;
“Çocuklar şimdi beni iyi dinleyin. Ülkemizin prensesinin üzerinde bir büyü var. Prensesin büyüden kurtulup yaşayabilmesi için üç şey yapılması gerekiyor. Ben ne yapılacağını biliyorum. Söylediklerimi başarabilen kişi, güzel prensesimiz ile evlenecek. Ama başaramayanlar da hava karardığında bir taşa dönüşecek. Bir gün tüm inciler bulunana kadar, ormanda bir taş olarak kalacak.” dedi.
Çocuk Masallarından Kraliçe Arı Masalı okuyorsunuz.
Kardeşlerden en büyüğü yapılması gerekenin ne olduğunu sorunca İhtiyar adam, “Ormanda saklı prensese ait üç inci var. Bunları bulup getirmelisin.” dedi. Büyük kardeş prensesle evlenme hayalleri ile incileri bulmak için yola koyuldu. Ormanda çok fazla aramasına rağmen, incilerden sadece birini bulabildi ve ormanda hava kararır kararmaz bir taşa dönüştü.
Büyük kardeş dönmeyince ortanca olan diğer gün incileri bulmaya gitti. Her çalılığın altına baktı ama incilerden sadece ikisini bulabildi. Akşam olunca da o da büyük ağabeyi gibi bir taşa dönüşüverdi.
En son incileri arama sırası Mey’e gelmişti. Sabahın erken saatlerinde yola çıkan Mey, her yeri arayıp iki inciyi buldu. Sonuncusunu da bulursa prensle evlenecekti ama hava neredeyse kararmak üzereydi. Umutsuzluğa kapılıp, “Birazdan bende bir taşa dönüşeceğim.” diye ağlamaya başladı.
Mey’in ağladığını duyan karıncalar, koşup Mey’in yanına geldiler. Üçüncü inciyi bulmak için ona yardım etmeyi kararlaştıran karıncaların her biri, ormanın farklı yerlerine dağıldı. Böylece kısa bir süre sonra inciyi bulup Mey’in ayağının ucuna bıraktılar. Mey inciyi görünce çok sevindi. Taş olmaktan hem kendisini hem de ağabeylerini kurtardı.
Koşup şatoya döndü, ihtiyara incileri verdi. Prensesle evlenmek için yapması gereken ikinci şeyi sordu. İhtiyar, “Prensesin uyuduğu odanın anahtarı gölün dibinde, o anahtarı getirmelisin” dedi. Mey zaman kaybetmeden göle gitti.
Gölde yüzen ördekler, Mey’in gölde bir şeyler aradığını görüp, yanına yaklaştılar. Mey “Nerede bu anahtar acaba?” diye kendi kendine konuşuyordu. Ördekler daha öncesinde hayatlarını kurtaran Mey’e bir teşekkür olarak, prensesin odasının anahtarını bulup getirdiler.
Mey şatoya anahtarla birlikte dönmüştü. İhtiyar “Eveeet… Şimdi son bir şey kaldı. Bunu da başarırsan prensesle evleneceksin. Odada yatan üç kızdan hangisi prenses bunu bulursan büyü bozulacak. Sana bir ipucu vereyim. Prensese büyü yapan cadı, ona büyülü bir bal yedirip uyutmuştu. Haydi şimdi onu bul ve uyandır” dedi.
Mey, Prenses’in hangisi olduğunu bulmaya çalışıyordu. Acaba hangisi diye düşünüp duruyordu. O sırada prensin odasına camdan giren bir arı, İhtiyar’ın söylediklerini duymuştu. Mey’i görüp tanıyınca, kendilerini dumandan boğularak ölmekten kurtaran Mey’e bir yardımda bulunmak istedi.
Kraliçe arı bal kokusunun geldiği odada yatan kızlardan birine doğru uçup gitti ve, birinin dudağına kondu. Mey kraliçe arının dudağına konduğu kişinin prenses olduğunu bu sayede anlamıştı.
Mey “Prenses’im uyanın…” diye seslenince, güzeller güzeli prens uyandı ve Mey’e bakıp ondan çok etkilendi. Mey artık bütün şartları yerine getirmişti. Prenses’e evlilik teklifi etti ve prenses de kabul etti. Mey ile Prenses’in çok güzel bir düğünleri oldu ve evlenip bir ömür şatolarında mutlu yaşadılar.
Tabi Mey’de, Prenses de hayvanların kendilerine yaptığı bu yardımları unutmadılar ve onlara hep iyi davrandılar.