Zamanın birinde küçük bir kasabada anne keçi ile yedi küçük oğlak yaşarmış. Keçinin yavruları olan oğlaklar bir gün çok acıkıp anneleri bayan keçiden yiyecek bir şeyler istemişler. Anne keçi mutfağa gidip bakmış ve hiç yiyeceklerinin kalmadığını görünce ormana gidip taze otlardan ve meyvelerden toplayıp yavrularına getirmek için dışarı çıkmaya karar vermiş.
Evden çıkmadan önce de yavrularına sıkı sıkıya bir tembihte bulunmuş. Yavruları oğlaklara “Benim tatlı yavrularım ben dışarıda yiyecek ararken kapıya kim gelirse gelsin sakın açmayın. Özellikle kurda çok ama çok dikkat etmelisiniz. Çünkü o sık sık kıyafet değiştirip farklı kılıklara bürünür. Bu yüzden kurdun sizi kandırmasına izin vermeyin, yoksa sizi tek bir çırpıda yer yutar. Benim geldiğimi ince sesimden ve beyaz ayaklarımdan anlayabilirsiniz. Kurdun ise sesi kalın ayakları da simsiyahtır” demiş.
Oğlaklar hepsi bir ağızdan “tamam anneciğim sen gelmeden kimseye kapıyı açmayız, kurda dikkat edeceğiz” demişler. Anne keçi de yiyecek toplamak üzere ormana doğru yola çıkmış.
Kötü kalpli kurt ise anne keçi ile oğlakların evini uzaktan izlemekteymiş. Anne keçinin evden çıktığını görür görmez hemen işe koyulmuş. Hemen gidip kapıyı çalmış ve “Yavrularım açın kapıyı, size taze meyveler ve yemyeşil otlar getirdim” demiş. Oğlaklar kapıya gelenin kim olduğunu hemen anlamışlar çünkü kapıdan bağıranın sesi annelerine hiç benzemiyormuş. Kalın bir sesle bağırdığı için onun kötü kalpli kurt olduğunu hemen anlamışlar.
İçeriden kurda cevap verip, “hayır sana kapıyı açmayacağız, çünkü sen bizim annemiz değilsin, sesin annemize hiç benzemiyor, sen kötü kalpli kurtsun” diye seslenmişler. Kurt içeriye giremeyince planında bir değişiklik yapması gerektiğini anlamış. Biraz bekleyip kapıya tekrar gitmiş ve bu kez sesini olabildiğince incelterek oğlaklara yeniden seslenmiş.
- “Yavrularım açın kapıyı, size taze meyveler ve yemyeşil otlar getirdim.” demiş.
Oğlaklar kapıya gelmişler tam annelerinin geldiğini düşünüp kapıyı açacaklarken birden oğlaklardan biri kapının altından dışardakinin ayaklarını görmüş. Bu ayaklar simsiyahmış ve annelerinin ayağına hiç benzemiyormuş. Oğlaklar hemen gelenin kurt olduğunu anlamışlar ve içeriden “Sana kapıyı açmayacağız çünkü sen bizim annemiz değilsin bizi kandırmak istiyorsun, ayakların annemizin ayaklarına hiç benzemiyor” diye seslenmişler.
Kötü kalpli kurdun oğlakları yeme planı yine suya düşünce, aklına başka bir fikir daha gelmiş. Hemen fırıncıya gidip ayaklarına biraz hamur yapıştırmasını istemiş. Fırıncı onun birilerini kandırma planları yaptığını hemen anlamış ve ona hamur vermeyi reddetmiş. Ama kurt fırıncıya hemen ayaklarıma hamur yapıştır yoksa seni tek lokmada yerim deyince fırıncı mecbur kalıp kurdun ayağına hamuru yapıştırmış.
Fırıncıdan çıkan kurt hemen değirmene gidip kapıda bekleyen un çuvallarından biraz un alı hamurlu ayaklarına dökmüş ve artık ayakları tamamen bembeyaz olmuş. Zaman kaybetmeden oğlakların evine gidip kapıyı yeniden çalıp, “yavrularım açın kapıyı size taze meyveler ve yemyeşil otlar getirdim” diye sesini inceltip seslenince oğlaklar kapıya gelmişler. Kapının altından gelenin ayaklarına bakmışlar ve gelenin ayaklarının beyaz olduğunu görünce anneleri geldi sanıp kapıyı açmışlar.
Kapı açılır açılmaz kurtla karşılaşan oğlakların her biri bir yere saklanmış. Kimisi dolaba, kimisi halının altına, kimisi de perdenin arkasında saklansa da kurt onları bir bir yakalayıp tek hamlede yutmuş. Ama yedi oğlaktan birini bulamamış. En sonunda da aramaktan vazgeçip evden çıkmış.
Ormandan yiyecek aramaktan dönen anne keçi evlerinin kapısının açık olduğunu görünce bir şeyler olduğunu hemen anlayıp eve koşmuş. İçeri girdiğinde her tarafın dağıldığını ve oğlakların evde olmadığını görünce kurdun gelip yavrularını yediğini anlamış ve ağlamaya başlamış.
Bu sırada duvarda duran kocaman saatin arkasından bir ses duyulmuş. Annecim ben buradayım guguklu duvar saatinin içine saklandım, şimdi de çıkamıyorum. Beni buradan çıkarır mısın? Kurt buraya gelip bizi kandırdı ve diğer kardeşlerimi yedi” demiş. Anne keçi yavrusunu saatin içerisinden çıkararak olanları sormuş ve kurdun evden az önce ayrıldığını öğrenince dışarı çıkıp onu aramaya başlamış.
Evin karşısında büyük bir nehir varmış. Kurt belki de buradadır deyip nehrin kıyısına bakınca kurdun nehrin kıyısındaki bir ağacın altında uyuduğunu görmüş. Karnındaki şişliğin de yavruları olduğunu hemen anlamış. Dikkatle bakarken kurdun karnının hareket ettiğini görünce yavrularının kurdun karnında hala yaşadığını fark edip hemen evden bir makas ve iğne iplik alıp kurdun yanına gelmiş.
Makasla kurdun karnını kesince oğlaklardan biri dışarıya çıkıvermiş ve annesine sarılmış. Anne keçi oğlaklarının ölmediğini görünce çok sevinip hemen kurdun karnını biraz daha kesmiş. Diğer yavrularda kurdun karnından bir bir çıkmışlar. Hepsi de yaşıyormuş çünkü kurt açgözlülükle onları çiğnemeden yutuvermiş. Annesi yavrularının yaşadığına çok sevinip aç gözlü kurda bir ders vermek istemiş. Yavrularına etraftan hemen taş toplayıp kendisine getirmelerini istemiş.
Oğlaklar çevreden taşları toplayıp annelerine getirince, anneleri de taşları kurdun karnına doldurup iğne iplikle karnını yeniden dikip kapatmış.
Kurt uyanınca yerinden kalkmaktan zorlanmış. Keşke bu kadar çok oğlak yemeseydim diye düşünmüş ama karnında taşların olduğundan habersizmiş. Su içince belki biraz rahatlarım diye düşünüp nehre inince midesindeki taşların ağırlığından nehre yuvarlanmış. Ne kadar çırpınsa da nehirden çıkamamış ve dibe batıp boğulmuş.
Aç gözlülük ile yaptığı planlar kurdun sonu olmuş. Anne keçi ile yedi küçük oğlak da küçük evlerinde mutlu mesut yaşamaya devam etmişler.